9 Ağustos 2013 Cuma

Çünkü İtalya ve Bir Dinozorun Gezileri

Gizli bir şeyler var beni bilinmeze çağıran. Bir ses var kulağıma fısıldayan. Keşfetmelisin diyen. Ne zaman peşine düşmeye kalksam bu sesin hayallerimin ortasında buluyorum kendimi. Kayboluyorum. Gitmek istediğim yerler çok uzak değil biliyorum. Bir adım. Evet, sadece bir adım kaldı. Bir adım atıp elimi uzatsam açıcam kapıyı. Kapının arkası, Harikalar Diyarı. Kendimle karşılaşıcam oralarda dahası kendilerimle. Boyuna maceralarım olacak, hepsine bir bir şahit olucam. Hissediyorum, keşfetmek yakın. Çünkü

          Gitmek, en büyülü eylem.
          Yolculuk, en büyülü kelime.
          Yolcu, kendime yakıştırdığım en büyülü sıfat.

Her gitmenin bir dönüşü olacak sonra. Ailemi, şehrimi, evimi, yatağımı özlicem. Şehir romantiği olucam ben. Döndükten sonra yine bir ''Gitmek Ateşi'' düşecek içime, yollara düşücem. Bu bir döngü. İki ayrı dünya arasındaki koridor da yaşlanıcam. Biri yerleşik diğeri kavşaklarla dolu dünya. İkisinin de kapısı bana daima açık olacak.

Ben böyle düşünür dururken Mina Urgan kavşaklarla dolu dünyanın kapısını aralamış bekliyordu beni. Keşfetmelisin diyen sesi duyduğumda elime geçti ''Bir Dinozorun Gezileri.''

Işıkları sönmeyen Paris'i, tarih kokan Roma'yı, keep to the left uyarılarıyla dolu sevecen insanlı İngiltere'yi, doggy bagli Amerikan lokantalarını, hippili Kaliforniya'yı ve daha birçok ülkeyi ve şehri bir de ondan dinledim.

Ve ben bu ufak tefek, beyaz saçlı, sigara içen, cesur, komünist ve ateist olduğunu televizyon ekranlarında söyleyen İngiliz Edebiyatı profesörünün gezilerini okudum ve kendiyle alay etmeyi bilen bu zeki kadını çok sevdim.

Bu dinozorun küçük mutluluklarına, deniz tutkusuna, Bodrum yaşantısına, mavi yolculuklarına, Anadolu gezilerine yazdıklarıyla tanık oldum.

''Küçük mutluluklar denilen şeyleri doğru dürüst değerlendirmesini bilirseniz, bunların aslında büyük hem de çok büyük mutluluklar olduğunu anlarsınız.'' diye başlıyor anlatmaya. Hayat felsefesi yapılacak bir cümle. Ben de diyorum ki mutluluğu başkasına da verelim çoğalsın. Bir zincir olalım. Adını hayattan keyif alma koyalım. Ne güzel olur değil mi?

Deniz tutkusundan bahsederken de ''Her beden suyun üstünde kalabildiğine göre, insanın boğulmasının nedeni su değil korkudur.'' diyor yazarımız. Hayatta bir okyanus, yaşamaktan korkmayın bayanlar baylar. Dinozorumuza göre bizlerin başlıca iki kusurundan biri yaşama sevincinden yoksun olmamızsa, ikincisi de doğa sevgisinden yoksun olmamızdır. Sadece gezilerin anlatıldığı bir kitap değil anlayacağınız. İçinde hayattan, doğadan, kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz bir kitap aynı zamanda. Samimi. İçten. Sıcak.

Sen ''Benim gibi bir kocakarının hayatını kim merak eder ki...'' demişsin Mina Urgan. Kusura bakma ama biraz ayıp etmişsin. Sana hayran oldum. Hep çok merak ettiğim dünyanın kapısını araladın bana. Sana çok teşekkür ediyorum, her neredeysen.


Robert Browning tüm şairleri kıskandıracak iki dize söylemiş:

       Open my heart and you will see
       Graven inside of Italy

Benim de gönlümde ilk İtalya'yı görmek yatar sevgili Robert.

Neden mi?

Çünkü İtalya Akdeniz'in bir parçasıdır.

Çünkü Rönesans orada başlamıştır.

Çünkü İtalya açık hava müzesidir.

Çünkü diktatör Mussolini ve faşizim bile insanlığa aykırı bir yere dönüştürmemiştir İtalya'yı. İnsanları sevecen ve yumuşak huyludur.

Çünkü Non Basta Una Vita yani Bir Ömür Yetmez dedikleri Roma oranın başkentidir.

Çünkü dileklerin Trevi Çeşmesi'ne attığın parayla gerçekleşir İtalya'da.

Çünkü en güzel manzaralar Floransa'dadır.

Çünkü dünyanın en güzel pizzaları, makarnaları, dondurmaları İtalya'dadır.

Çünkü İtalyan Katolikleri, Hazreti İsa'yı, yetişkin bir adam olarak değil, anasının kucağında küçücük bir bebek olarak görürler. Yani İtalyanlar çocuklarına önem verirler.

Çünkü dünyanın dört kilometrelik bir köprüyle karaya bağlı, Laguna'ya serpilmiş üç yüz kadar adacık üstüne kurulu, o adacıkları birbirine bağlayan üç yüze yakın irili ufaklı köprüsü olan, trafiğe tümüyle kapalı, mimarinin ve resim sanatının başyapıtlarıyla tıklım tıklım dolu kenti İtalya'dadır. Ve bu kent şüphesiz Venedik'tir.

Çünkü İtalya hem Roma'ya hem Venedik'e sahip olduğundan Mina Urgan tabiriyle hem yaşam hem ölüm ülkesidir.

Hasan Tahsin Efendi'nin 1834'te yazdığı;

       Paris'e git, hey efendi, aklın var ise,
      Aleme gelmiş sayılmaz gitmeyenler Paris'e

dizelerini okurken içimden Paris yerine Venedik'i koyuyorum. Tamamen iç ses, engelleyemezsin. Ebette aklım varken Paris'e de gidilecek.

Neyse lafı fazla uzattım. ''Yolcu, veda etmesini bilmeli yoksa gölgesi boyunu aşar.'' demişler.

Bana müsaade.


1 yorum:

  1. İtalya'ya bir şekilde birlikte gideceğiz, hiç kaçarı yok! :)

    YanıtlaSil