Bazı kitapları birden fazla okumanız gerekir, bu bir. Ve bazı kitaplar belli saatlerden sonra anlaşılır, bu da iki. İşte bazı kitaplar kategorisine giren bir roman ''AZ.''
Kitabın her cümlesi üzerine saatlerce düşünülerek yazılmış. Kitabın adı nasılsa sizde öyle okuyorsunuz romanı azar azar. Elinizden bırakamıyorsunuz, onunla yatıp yine onunla uyanıyorsunuz. Kahramanlar rüyanıza giriyor hatta siz bile birer rol ediniyorsunuz kendinize. İşte bu yüzden el ayak çekilince alın elinize bir de kahveniz eşlik etsin size. Bittiğine inanamayacaksınız. Özleyeceksiniz birde. Bir daha yaşamak isteyeceksiniz. İşte o zaman raftan alıp tekrar okuma vaktidir!
Nevzat Çelik'e ithaf edilen bir roman aynı zamanda.
Yatıcalı'dan ''İstanbul'un İngilizcesi Londra'' sokaklarına varan, içinde gansterleri, gotikleri, punklar'ı, Teddyboylar'ı barındıran, gözlerinizi dolduran ve midenizi bulandıran şiddeti konu edinen bir roman. Bir tokat gibi.
Ve işte okumak için bir sebep daha: Oğuz Atay. Kitabın ikinci bölümünde sizi Oğuz Atay ve Tutunamayanlar ile buluşturan bir yazara şapka çıkartmak gerek gerçekten!
| Kim kalbinden vazgeçecek kadar kendini bir şeye adayabilir ki? |
Seksen yaşındaydı.
İkisi de.
Birlikte olabilmek için kırk yıl,
Birlikte ölebilmek için de
Bir kırk yıl daha
Yaşamışlardı.
Bizim de hayatımızda farklı insanlar var. Tanımadığımız, tanımadığımız. Yaşanan birçok güzel şeylerin yanında iğreti olaylar da var. Gözümüzü yumduğumuz ya da yummadığımız. Fazlasıyla anladığımız durumlar da var. Anlamamazlıktan geldiklerimiz de. Az'ın karakterleri de böyle.
''Seni az seviyorum'' dedi Derda.
''Ben daha az'' dedi Derda.
Bir daha da konuşmadılar.
Tüm kitabın altını çizmek geldi içimden. Kıyamadığım o kadar çok cümle vardı ki.
| Hayata rağmen. |
Belki de hayat, yanlış anlayınca güzeldi. Sadece yanlış anlayınca. Ama her şeyi...
Ve bir kez daha Hakan Günday'a şapka çıkartıyorum, ruhumu silkeledi, rüyalarıma girdi.
Duygu Balkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder