Öyle dolu ki yüreğim, içimden geçenleri buraya akıtmak istedim.
Her şey evrende bir görev sahibiydi. Bulunma hal eki üzerine kurulu bir düzen vardı. Herkesin alnına kazınan bir görevi… Doğar doğmaz alnına bir kelebek kondurmuştu varlığının sebebini. Seninki liderlikti. Sorumlulukla, özveriyle, gerçekçilikle oyulmuştu her harfi. İçi parlak bir ışıkla doldurulmuştu ve güvenle tırnak içine alınmıştı. ‘’Lider.’’
Doğa her şeyiyle sana hazırlanmıştı sanki. Gökyüzü,
deniz, güneş adeta hazır ol da beklemişti, emrine amadeydi hepsi. Karanlığa bir
güneş gibi doğacaksın diye sarıydı saçların. Ağız dolusu üç hece olasın diye
gökyüzü kendi rengini vermişti gözlerine. Son-suz-luk. Ve deniz, uçsuz bucaksız
o mavi derin sular, ne çok yarıştı gökyüzüyle. Vücudundaki renk pigmentlerine
giren doğa senin tarafındaydı ‘’sarı saçlı, mavi gözlü devim!’’
Padişah ve
halifeliğe köklü bağlılık duyan bir halk vardı. Bu halk kurtuluşun onlarsız
olamayacağını düşünüyordu. Bir yandan da bölgesel kurtuluş çareleri,
İngiltere’nin koruyuculuğu, Amerika’nın güdümü dediler. Sen ‘’Efendiler!’’
dedin. ‘’Bu durum karşısında tek bir karar var. O da ulusun egemenliğine
dayanan, kayıtsız şartsız bir Türk Devleti kurmak!’’ Samsun’a adımını attığında
halka da bir adım yaklaştın. Kendi düşüncene inandırdın onları bir bir. Sonra
da karşılığını aldın. Genci yaşlısı, kadını erkeği bir adımına karşılık bin adım
attılar Kurtuluş Savaş’ında. Ya istiklal, ya ölümdü hedefin, meşaleyi
ateşledin. Oysa ben rüyalarına girmek istedim senin. Ama hiç uyumuyordun ki.
Memleketin hali göz kapaklarının arasındaydı. Kapatsan hedefin uçup gidecekmiş
gibiydi.
Hatırlardan hiç çıkmayacak bir gece var yaşanan. Beyaz
Kule Gazinosu’nda, genceciksin, yaşın 26. Kıvılcımlarını saçıyordun yine.
Sormuştu arkadaşların:
-‘’Tam yetkili olsan sen ne yaparsın?’’ diye.
Verdiğin cevapla hayrete düşürmüştün onları. Örgütlenmeye
çağırmıştın.
-‘’Bunları yapmak için peki sen ne olacaksın yoksa
padişah mı?’’ demişlerdi ardından.
-‘’Hayır ondan da büyük!’’ diye yanıtlamıştın.
Haklı çıktın. ‘’Ondan da büyük’’ oldun. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu oldun, Cumhurbaşkanı oldun, 15 yıl yönettin eserini.
Kurtuluştan, cumhuriyete oradan da devrimlerine taşıdın bizi. Ancak iş bununla
da bitmemişti. Son nefesine kadar ülkeye adamıştın kendini. Gözlerini kapatıp, derin bir uykuya daldın. Gözlerinin rengini geri verdin
gökyüzüne. Her sabah uyanıp onu selamlayalım ve ilham alalım diye.
Son cümlelerime gelecek olursam. Seni anlamaktan bahsedip duruyoruz ya bence seni anlamak için söylediğin sözlerin dibini görmemiz gerekir. Sözlerinin içine dalıp, dipteki kumları avuçlamalıyız. Kumların arasındaki midyelere sakladın çünkü sen onları. Kimi Samsun’a çıkarken attığın Karadeniz’de, kimi düşmanla beraber denize döktüğün Ege’de ve kimleri de Marmara’da, Akdeniz’de. Midyelerin kabuğu aralı kaldıkça çıkan ışık yolumuzu aydınlatacaktır, eminim buna. Hele bir sözün var ki tüm balık adamlar ve balık kadınlar onu üç öğün aklında tutmalı: ‘’Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’’
#direnmustafakemalinaskerleri |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder