7 Şubat 2016 Pazar

Tavla

Emekli olmuş amcaların kahvehanelerdeki eğlencesine benzetmek istiyorum aramızda oluşan bu yeni ritmi.

Tavla.

Üzerine zar atılmaktan müthiş yıpranmış ama hiç kimse onu kaldırıp bir köşeye atmak istemiyor. Bir çift zarın, siyah ve beyaz pulların üzerine düşen görev neyse biz de o kadarız. Hepyek tanışıyoruz; gözlerimin içine ilk bakan sen oluyorsun, ilk kez gülümseyen ise ben ve 1-1! Zara uzanmak isteyince birbirine çarpıyor ellerimiz, usulca çekiyoruz. Ardından dubara geliyor. Küçük oyunlarla, aslında bilerek ama bilmezden gelerek bir kez daha dokunuyor ellerimiz birbirine. Sen üçüncü kez hatta dördüncü kez yapıyorsun bu küçük oyunu: 4-2, kapı alıyorsun ve başını kaldırmadan bakışlarını bana çeviriyorsun. İlkiyle aynı bakış bu. Benim de dudaklarımda aynı gülümseme. Dakikalar da ikişer ikişer geçiyormuş gibi geliyor, yanaklarımın kırmızıya çalan bir renk aldığını söylüyorsun. Zaman kavramını yitiriyorum. Sanki sürekli sen atıyorsun zarları, benim yerime de sen oynuyorsun. Sadece akışı izliyorum müdahale etmeden ya da etmek istemeden. Bir ara pencüse atıp beni kırdığını anımsıyorum.

‘’Benden bu kadar.’’ deyip oyunu terk edesim geliyor.

Ben varım diyerek atılıyorsun çünkü kaybedecek bir şeyin yok. Ki bu gelmiş geçmiş en güzel pazarlık oluyor.

‘’Ben varım, tut elimi.’’

Hep yenik şampiyonu oynadığımı söylüyorum sana. Çünkü kendisine verdiği savaşlarda galip gelen ama başkalarına karşı zaferlerim olmayan ben. Bahsi kapatmalı, yenik şampiyon olmaktan kurtulmalı diyorum. Bu arada hayallerim damlıyor gözümden. Usulca elini elimden çekip kalbimi geri almak istiyorum atacağım büyük zarla. Çocuk gibiyim işte denemekten defalarca denemekten yorulmamışım hiç. Sen tekrar uzatıyorsun elini beraber kalmaya. Gözlerimi kapatıyorum. İlk bakışın açık seçik aklımda canlanıyor tüm ayrıntısıyla.

Tamam diyorum bundan önceki tüm oyunları yok sayıp affedebilirim. Ben de varım bu pazarlığa.

Tut elimi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder